31 Ağustos 2015 Pazartesi

İnsan denen varlık.


İnsan denilince akla ilk düşünen bir canlı türü gelir. Zaten bu sebeple bizi diğer canlılardan ayıran temel özellik düşünmektir.

İnsan beyniyle düşünen ama kalbiyle hareket eden bir varlıktır.
Ne yazık ki bazılarımız ya bu düşünme yeteneğini kullanmasını bilmiyor ya da kalbiyle hareket etmesini...

Düşünmeyen insan hayatı boş verir. hayatın tadını alamaz amaçsız bir şekilde yaşar. Yaşamını sürdürmesinin tek nedeni ölümden sonrasını bilmemesidir. Düşünse, araştırsa ölümden sonra O'na kavuşacağını bilse bu hayatı ona göre yaşar.

Kalbiyle hareket etmeyen insan kalbini karartır. Bu tür insanlarda benlik duygusu öne çıkmıştır. Her şeyde ben derler. Kendilerinden başka kimseyi önemsemezler. 
İki durumda da insan bilmeden kendine zarar verir ama göremez ya düşünmeyi bilmiyordur ya da kalbi kararmıştır. 

Bide düşünüp kalbiyle hareket eden insanlar var ki. Bu insanların hayatı çözmüşlerdir. Sürekli bir şeyler okurlar. Okurlar dediysem sadece kitap değil insanları hatta hayatı okurlar ama bu insanlar öncelikle kendilerini okurlar kendisini bilmeyen bir insanın kimseye faydası olamaz.

Düşünerek doğruyu yanlışı bulabilirsin ama bazen doğru ve ya yanlış dediğin şey tam tersi olabilir bu sebeple kalp var.

İyi düşünüp kalbiyle iyi hareket edenlerden olmak dileğiyle.

Mustafa KILIÇ



7 Ağustos 2015 Cuma

Huzur


Arayıp ta bulamadığımız duygu, huzur. Huzur neydi, neredeydi?  Bazen çekip gitmek isteriz. Sanırsın ki huzur bulunduğun yerden kaçınca bizimle olacak. Oysa nereye gidersek gidelim huzur zaten içimizde değil mi?
Biz büyüdükçe huzur bizden kaçmış mıydı yoksa huzur bize hiç uğramamış mıydı? Eğer kaçtıysa biz neden peşinden gitmedik yok bize hiç uğramadıysa neden bilmediğimiz, tatmadığımız bir duyguyu arzular olduk.
Huzur içimizde saklıysa bunu çıkarmak bizim elimizde. O zaman huzur tevekkülde saklıdır değil mi?
O zaman huzurumuza mani olan tek şey sabır bilmememiz veya Yaradana olan tevekkülümüzde bir eksiklik var. O zaman tevekkülümüzü sağlamanın yollarını bulmalıyız.
Tevekkül Allah’a güvenmek ve teslim olmak ise biz önce kendimize güvenmeliyiz. Bu da anca kendimizi tanımamız ile mümkün. Kendini tanımayan bir insan Allah’ı nasıl tanıyabilsin, görebilsin. Kişi kendini tanıyıp öğrendikten sonra içinde ki kutsal nefesi fark edecek ve kendini O’na bırakacaktır.
Huzur; hayattır. Nefes almak, görmek, dokunmak, duymak, koklamak hatta hissetmektir.
Mustafa KILIÇ

5 Ağustos 2015 Çarşamba

AŞK


Aşk, üç harf ile yazılır ama sevgilinin adı ile okunur. Öyle ki ağızdan kolay çıkar sözler ama derindir anlamlar, ağır gelir kalbe.
Kalp aşkın barındığı kutsal mabettir. Küçüktür ama içinde dünyaları barındırır. Kalp attıkça insan yaşar. Öyle ise aşksız kalp var aşksız kalp var olamaz.
Aşk dedim de insanlara doğrudan duyduğumuz değil İlahi yaratıcının insan ruhuna üflediği hayat verdiği dolaylı aşk. Yani suretlere değil hakikate aşk.
Aşk anlatılmaz, yaşanır. Yaşamak için aranır ve sabır ile beklenir. Eğer aşkı öğrenmek istiyor isen Adem babamız ile Havva anamızı tanımak gerekir. Yok görmek istiyor isen içindeki ilahi yaratının nefesini bulmak gerekir. Bulmak içinde aramak…
Kimileri aşk için ölmek der ama ölen kalp atmayacağı içini, içinde aşk barınamaz. Aşk yanmaktır. Yanıp hissetmektir. Çünkü aşk kalpten gelen bir histir. Yandığını ne kadar çok hissedersen o kadar aşıksındır. Ne kadar aşık isen o kadar yaşıyorsundur.
Birçok insan yaşamaktan şikayet eder ve yaşamak istemediğini söyler. Yaşamak istemez çünkü aşkı bulamaz. Her kalp aşkı bulamaz. İsyan eder ama isyan ettiği ile kalır. İsyan aşkı getirmez, getiremez. Aşkı getirecek olan şey gülü sever iken dikene katlanmaktır. Burada diken yoldur, gül aşktır. Aşka giden yolda dikeni yani belayı yani acıyı şikayet etmeden sevmektir.
Her aşk bedel ödenerek kazanılır. Bedel ödemeyi göze alamayan kalp aşkı nasıl bulabilir? Bedel ödemekten korkan kalp nasıl sevebilsin.

  1. Mustafa KILIÇ